26 Ekim 2009 Pazartesi

19'unda seks hastası


İngiltere'de aşırı dindar ailesinin erkeklerle görüşmesini yasakladığı Victoria Betteridge 19'unda ilk cinsel deneyimini yaşadıktan sonra seks bağımlısı oldu
SARHOŞ OLUP YATTI

İngiliz Victoria Betteridge (28), aşırı dindar Katolik bir ailede büyüdü. Ailesi erkeklerle görüşmesini yasakladığı Victoria’yı yatılı bir kız okuluna gönderdi. Victoria 18 yaşına geldiğinde bir erkekle öpüşmemişti bile. Fakat 18’indeyken dünyanın sayılı üniversitelerinden biri kabul edilen Oxford’u kazanınca hayatı değişti. Üniversitedeki ilk gününde sarhoş olup Tom ile öpüştü.

HIZINA YETİŞEMEDİ

Fakat cinsel ilişkiye girmeye cesareti yoktu. Altıncı ayda 19 yaşındayken cesaretini topladı ve bekaretini Tom’a verdi. O günden itibaren de seks bağımlısı oldu. Victoria, Tom ile günde en az 3 kez birlikte oluyordu. Fakat zamanla Tom, Victoria’nın ‘hızına’ yetişememeye başladı ve ayrıldılar. 1 hafta geçmeden Victoria yeni bir sevgili buldu. Ardından da tek gecelik ilişkiler yaşamaya başladı.

BARLARDA AVLANDI!

“Haftada en az 2 erkekle yatıyordum. Üniversite hayatım böyle geçti” diyen Victoria, mezun olunca başkent Londra’ya yerleşti. Victoria, “Her gece bara gidiyor, beğendiğim erkeğin önünde erotik bir şekilde dans ediyor, sonra da yanına gidip bana içki ısmarlamasını istiyordum. Her şey bu kadar basitti. 9 yılda en az 900 erkekle yattım. Erkekler bunu hep yapıyor. Kadınlar neden yapmasın?” diye konuştu.

İYİLEŞMEK İSTİYOR

Yine de seks bağımlılığından kurtulmak istediğini söyleyen Victoria ‘enerjisini boşaltmak için’ spor salonlarına gitmeye başladı. Victoria “Artık evlenmek ve çocuk sahibi olmak istediğimi anladım. Cinselliğe benim kadar yoğun istek duyan birini bulursam evlenebilirim” dedi. Ünlü oyuncular Michael Douglas ve Charlie Sheen de Victoria gibi seks hastasıydı. İki oyuncu da yıllarca tedavi görerek bu bağımlılıktan kurtulmuştu.

‘300 KİŞİYLE YATTIM DEMİŞTİ

Ülkemizde 2007’de çıkan Şebnem Berrak A. imzalı ‘Çıplak Tenimin Hafızası’ adlı kitap ortalığı karıştırmıştı. Şebnem Berrak A., kocasını 8 ayda 300 erkekle aldattığını söyleyip yaşadıklarını kitap haline getirmişti. Daha sonra Şebnem Berrak A.’nın aslında İngilizce öğretmeni Y.Ç.Y. olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine eşi boşanma davası açmış, çocuklarının velayetini istemiş ve hakkında da Milli Eğitim Bakanlığı’nca soruşturma başlatılmıştı. Y.Ç.Y. “Kitaptaki her şey kurguydu” demişti. Soruşturma sırasında görevinden uzaklaştırılan Y.Ç.Y.’nin geçen mayısta da görevine iadesine karar verilmişti.


Ee bu kadar sıkarsan olacağı budur ne diyelim yani :) ...

BİR MAHSUN MOR MENEKŞE AĞLIYORMU NE :)


Gerçekten çok ilginç bir derbi yaşadık dün akşam.Kavgaları,golleri,kartları,penaltısı bir derbi daha geride kaldı.Ama değişmeyen bir şey vardı,oda Fenerbahçe nin 10. senede Kadıköy de Galatasarayı yenmesiydi.
Bence maça Galatasaray lı oyuncular çok stresli çıkmışlardı.Daha ısınırken Ardayla Cristianın kavgası bunu belli ediyordu.Nitekim bu Galatasaraya maç başlayınca çok olumsuz yansıdı.Maça daha iyi başlayan,taktik disiplini olan,oyunu daha organize oynayan bir Fenerbahçe vardı sahada.Sonuçta golüde buldular.
Burda Daumun hakkını vermek lazım.Sağ tarafı Gökhan ve Mehmet,Sol tarafı Carlos ve Wedersonla müthiş kapattı.Galatasaraya müthiş bir baskı yaparak top yaptırmadılar.Oyunun her alanında ağırlığını hissettirdiler.
Birde seyirciden bahsetmek lazım.Atılan tasvip etmediğim yabancı maddelerin dışında mükemmel bir seyirci vardı herşeyiyle.12. adam görevini yaptı bu konuda.Sonuçtada bu strese dayanamayan Galatasaray 10 kişi kaldı.
10 kişi kaldıktan sonra dahada rahatlayan bir takım vardı.Sonuçta 3. Golüde buldular.Ve seriyi 10 seneye çıkardılar.
Gerçekten çok güzel bir galibiyet aldık her açıdan.Hem puan farkı farkı açıldı.Hemde büyük bir psikolojik darbe indirdik rakibimize.
Birde maç sonunda stadda çalan şarkı manidardı Bir Mahsun Mor Menekşe Ağlıyor Mu Ne :)

25 Ekim 2009 Pazar

Sapık hırsız! Çalacak birşey bulamayınca...


Antalya'nın Alanya ilçesinde hırsızlık için girdiği evde suçüstü yakalan bir kişi evde para bulmayınca ev sahibine ait iç çamaşırını çaldı.


Alanya Hacet Mahallesinde zemin katta bulunan eve balkondan bir kişinin girdiği ihbarı alan polis, ihbarda bulunulan evin etrafında güvenlik önemle mi alarak balkonda içeri girdi. Balkon kapası açık olan eve giren Asayiş Büro Amirliğine bağlı ekipler Şevki Koparan'a ait (38) evde yaptıkları aramada kanepenin arkasında saklanan bir kişiyi yakaladı.

Etkisiz hale getirilen Yusuf Öldürgin'in (44) üst aramasında tornavida, parmak izi kalmaması için 2 çift eldiven, el feneri, bıçak ve iç cebinden ev sahibinin yatak odasından alındığı belirlenen bayan iç çamaşırı çıktı. Hırsızlık zanlısına ait 34 ZD 6041 plakalı motosiklette yapınla aramda ise 15 metre uzunluğunda halat ele geçirildi. İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Bürü Amirliğine yapılan Genel Bilgi Taraması (GBT) sırasında zanlının 10 ayrı hırsızlık suçundan kaydının bulunduğu belirlenirken ayrıca Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafında hırsızlık suçundan dolayı kesinleşmiş 6 ay hapis cezasının bulunduğu belirlendi.

Evde suçüstü hırsızlık girişiminde bulunurken suç aletleri ile birlikte polis tarafından yakalanan zanlı sorgusunun ardından, Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığının talimatı ile arama yapılmak üzere evine götürüldü. Polisler arama yaptığı sırada yatak odasında kendisine ait ruhsatsız silahı alarak başına dayayarak intihar girişiminde bulundu. Bu sırada arama yapan polis memurlarında birisi Öldürgin'in koluna müdahale ederek kendisini vurmasını önledi.

Tetiği çeken Öldürgin'in silahında çıkan kurşun odanın tavanına isabet etti. İkinci kez tetiğe basan Öldürgin'İn silahı bu kez tutukluk yaptı. Bu sırada kapı camına yumruk atan zanlının elleri kesildi. Etkisiz hale getirilen Öldürgin'in daha sonra ambulans ile hastaneye kaldırılarak ayakta tedavi edildi. Sağlık kontrolünün ardından nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına sevk edildi.

İHA

Valla hırsızlar bile o kadar düştüki Altın yerine don çalıyorlar :) Allah sonumuzu hayretsin ne diyim ....

24 Ekim 2009 Cumartesi

MELEKLER VE DREAMLER



Türk sporunda hiç bir zaman böyle bir dream team kurulmadı bence.Kimdenmi bahsediyorum.Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol Takımından... O kadar organizeler o kadar iyi oynuyorlarki keyif alıyorsunuz.Hem güzel görünüşleriyle hemde oyunlarıyla ışıldıyorlar sarı melekler adeta.Bunun içinde blogumda bu meleklerden söz etmek istedim.
Bir hafta önce ligin kalburüstü takımlarından biri olan ezeli rakip gs ile karşılaştılar.O kadar rahat kazandılarki adeta dalga geçerek.Rakibe 3 sette 50 sayı bile vermeyerek..

Dünde Eczacıyla karşılaştılar.Dedim heralde biraz zorlanırlar.Ne gezer :) Şampiyonlukta en büyük rakiplerini gene rahat bir oyunla 3 0 yendiler.

Takım adeta bir yıldızlar karmasını andırıyor.Meleker sanki yıldıza çıkmış gibi :D Gamova,Nati,Naz,Çiğdem,Eda,Seda ve daha diğerleri...Gerçekten voleybolun Barcelonası kurulmuş.

Bu çarşamba Ankarada süper kupa maçları var Eczacıyla.Gitmeyi düşünüyorum.Onları desteklemek bu sene hepimizin görevi olmalı.Her maça gitmeliyiz durumumuz elverdiğince..Çünkü bu Melekler Dream Team olarak rüyayı gerçekleştirmeye çok yakınlar.Bir Şampiyonlar Ligi Kupası ülkemize gelebilir.

Bu takımı oluşturan Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve Sayın hemşerim Mehmet Ali Aydınlar a ne kadar teşekkür etsek azdır...

BİR UMUT



Bundan bir önceki yazımda takımın mağlubiyetine rağmen umutlu olduğumu söylemiştim.Nitekim beni yanıltmadılar ve eksik bir kadroya rağmen Bükreş ten 3 puan aldılar.

Zaten 2 yarıdada oyunun hakimi bizdik.Pozisyon bulup kaçıranda.Takımda sırıtan olmadığını söyleyebilirim.

Ama en önemlisi neydi biliyormusunuz ? Futbolcuların gözlerindeki gelecek için umut ışıltısı.Bu beni hem sevindirdi hem duygulandırdı.Herşey daha güzel olacak inşallah...

SİNİR BOZUCU MAĞLUBİYET



Ve sonunda 8. hafta sonunda 9. maçında kaybetti Fenerbahçe.Gerçekten mağlubiyet bekliyordumda bir noktadan sonra,ama böyle sinir bozucu olması insanı üzüyor.Yani 85 dakika galip gelip mağlup olmak taraftarı kahretmek için yetiyor...

Aslında maçın başında ve ilk yarısında çok kötü olduğumuzu söyleyemem.Pres yapan pozisyon bulmaya çalışan bir Fenerbahçe vardı sahada.Nitekim golüde buldu.Nitekim nolduysa 2. yarıda oldu.Takımın gene en çok kızdığım kronik hastalığı ortaya çıktı.Geriye çekildiler.Daum un bu konuya acilen el atması gerek.Birde oyuncu değişikliklerinde çabuk ve dikkatli olması... Keza 60. dk dan sonra ben kötü oynayan Kazım ın yerine Özeri görmek isterdim.Alex i ve hatta Guiza yı bence çok aradık.
Sonuç olarak son 5 dk da yediğimiz 2 golle ilk mağlubiyetimizi aldık.Ama Antep inde hakkını vermek gerek.Çok iyi mücadele ettiler.Mağlubiyete rağmen ben o kadar karamsar değilim.Eğer Daum un dediği gibi ders çıkarırsak bu mağlubiyet hayırlı bile olabilir.
Şimdi önümüzde bir Bükreş ve Galatasaray maçı var.Takım bence bu 2 maçıda alabilecek güçte.Keza Alex yetişirse çok hata yapan Gs savunmasını çok zorlayacağını düşünüyorum.Umarım herşey istediğimiz gibi gider...

SALONDA KAMYON EZDİ

İstanbul'da tamir edilirken kontrolden çıkan çöp kamyonu bir gecekondunun üzerine uçtu. Salondaki anne ve baba yaşamlarını yitirdi. Diğer odada uyuyan çocuklar yara almadan kurtuldu

İstanbul Alibeyköy'de bir gecekonduya giren çöp kamyonu, 2 can aldı. Kadir T. yönetimindeki kamyon dün sabah Mevlana Mahallesi'nde arızalandı. Yol kenarına çekilen araç, usta tarafından tamir edilirken kontrolden çıktı. Geri geri hızla ilerleyen kamyon, Cuma Anılır'a (42) ait 60 metre aşağıdaki gecekonduya hızla çarptı. Salon duvarının yıkılması sonucu enkaz altında kalan Cuma ve Zübeyde Anılır (38) çifti yaşamlarını yitirdi.

4 ÇOCUK ORTADA KALDI
Kaza anında, çiftin çocuklarından Mustafa'nın (13) okulda olduğu, Muhammed (8), Sezen (18) ve Seval'in (15) arka kısımdaki odada yattıkları için kurtuldukları belirlendi. Şoka giren kardeşlerden Seval, annesinin sabah 06.00'da kalktığını, kardeşini okula gönderdikten sonra kanepede uyduğunu, babasının da kaza anında salonda olduğunu söyledi. Cuma Anılır'ın işsiz olduğu, ailenin en büyük çocuğu Sezen'in 7 yıl önce trafik kazası geçirerek sakat kaldığı öğrenildi. Gaziosmanpaşa Belediyesi için çalışan bir taşeron firmaya ait olan kamyonun sürücüsü gözaltına alındı.
Mete YILMAZ/İSTANBUL

Vallahi pes daha ne diyelim....

KIYAK ???


Öncelikle bugün Sabah Gazetesinde Erhan Öztürk imzalı haberi bir görelim okuduğumda gerçekten ağzım açık kaldı diyebilirim.

F.Bahçe'ye 2. kıyak mı?

İstanbul'un en değerli yeri Ataşehir'de iki yıl önce tartışmalı biçimde Fenerbahçe Kulübü'ne 30 yıllığına kiralanan arazide yeni bir kıyak ortaya çıktı.

Sabah Gazetesi'nde Erhan Öztürk imzası ile yeralan habere göre, yeni kararla 57 dönümlük arazi satışa çıkarıldı, ihaleye ise yalnızca Fenerbançe girebilecek Kadıköy Belediyesi'nin, yıllık 305 bin TL kira bedeliyle, 30 yıllığına Fenerbahçe'ye verdiği arazi için Meclis'ten satış kararı çıkarıldı. İhaleye, 57 dönümlük arazinin kullanım hakkını elinde bulunduran Fenerbahçe'den başka firmanın girmesi beklenmiyor. Böylece kulübe "kıyağın kıyağı" yapılmış olacak. Kadıköy Belediyesi, iki yıl önce Bursa'da yerel bir gazeteye verdiği ilanla Ataşehir'deki 57 dönümlük araziyi ihaleye açtı. Fenerbahçe Spor Kulübü, bu ihaleyi alarak arazinin 30 yıllık kullanım hakkını elde eldi. Olay, 25 Aralık 2007 tarihli Sabah Gazetesi'nde "Fenerbahçe'ye 100. Yıl Kıyağı" başlığıyla duyurulunca tartışmalar başladı. Ancak, Fenerbahçe Kulübü, araziye "Alpella Şehri" adı altında 10 bin kişilik spor kompleksi ve alışveriş merkezi yapmak için inşaat çalışmalarına başladı.

ONAY VERENLER FB ÜYESİ

Bu süreçte, arazi TOKİ planlarının içine konuldu ve satılması yönünde ilk adım atıldı. Kadıköy Belediye Meclisi de, önceki gün oy çokluğuyla satış kararını onayladı. Toplam 45 üyeden 41'i satışa "Evet" dedi. AK Parti'li 6 meclis üyesinden 4'ü, grup kararı alarak satışa itiraz etmek için harekete geçti. Satışı kabul eden AK Partili üyeler Ali Aytemiz ve Hakkı Kalkavan'ın ise Fenerbahçe kongre üyesi oldukları ortaya çıktı. AK Parti Grup Başkan Vekili ve Hukuk Komisyonu Üyesi Avukat Fatih Kaya ise, arazinin satışa çıkarılmasının niçin karşı çıktığını mecliste şöyle anlattı: "Taşınmazın 2007 yılında verilmiş bir intifa (kullanım) hakkı var. Süresi de 30 yıl. Daha ikinci senesinde, aynı arazinin satışının istenmesi doğru değildir. Bu tür satışlar, belediyeye değil, kullanım hakkını elinde bulunduran kuruma katkı sağlayan sonuçlar doğuracaktır."

FENER'E SATILACAK

Kaya, "Satışa anlam veremedik. Bu nedenle karara şerh koyduk. Fenerbahçe burada aylardır bir inşai faaliyet içerisinde. İhaleye başka bir firma girse bile 28 yıl araziyi kullanamayacak. Kadıköy Belediyesi, meclisten aldığı yetkiyle fiyatı belirleyerek ve araziyi encümen kararıyla Fenerbahçe'ye satacak. Böylece kulübe kıyağın, kıyağı yapılmış olacak" dedi.

KULÜP "TOK ALICI" OLACAK

AK Parti'li Kaya, "Arazinin kullanım hakkının 2037 yılına kadar Fenerbahçe'nin elinde olması, ihale rakamının gerçek bedellere ulaşmasını engelleyecektir. 28 yıl arsada tasarrufta bulunamama düşüncesi, Fenerbahçe haricindeki firmaların araziye ilgi göstermemesine sebep olacaktır. Bu da ihale bedelini düşürecektir. Belediye zarar edecektir. Kulüp ihale sürecinde 'tok alıcı' rolü oynayacaktır" diye konuştu.
Bu yazıyı okuduğumda şaşırdım ve Tdk nın sitesinden 'kıyak' kelimesinin anlamına bakmaya karar verdim.Bir çok anlamı olduğunu gördüm.1. si : 1. Hoşgörü, ayrıcalık tanıma.2. si:Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, mükemmel.
Yani burada haberi yapan,Fenerbahçeye bir ayrıcalık yapıldığının altını kalın kalın çiziyor.Neden ?? Çünkü ihaleye onlardan başka giren olmamış ve araziyi onlar alacakmış...
İnsanoğlu ne tuhaf değilmi ?? Devlet Seyrantepe arazisini adeta Galatasaray'a peşkeş çekerken.Başbakan sözler verirken,üstelik inşaatı yapan birisi çıkmayınca kolları sıvayıp TOKİ nin yapmasına bişey demeyen, ses çıkarmayan,adeta 3 maymunu oynayanlar,bir anda söz konusu Fenerbahçe olunca 'kıyak' kelimesini yapıştırıyorlar.Böyle bir ülkede yaşıyoruz işte.
Son olarak bu konu hakkında bazen bizim başlan Aziz Yıldırım'a da kızıyorum.Seyrantepeye gerekli tepkiyi gösterip ağızları kapamalıydı.

Daum'un Harcanan Gençleri


Geçen günlerde blogun birinde çok güzel bir yazı okudum.Mehmet Demirkol'un yazısından yola çıkarak çok güzel bir cevap vermiş:


“Daum, Arda’yı oynatmazdı
Türkiye’de şampiyonluk istiyorsanız Daum bir numaralı tercihtir. Ama Avrupa’da başarı ve yerli oyuncuların iyi kullanımı gibi bir amacınız varsa, hayır.

İmzaladığı gün de fikrim aynı olduğundan bu konuda içim rahat! Fenerbahçe, Daum’u getirerek hedef küçülttü.

Daum kestirme yolları çok iyi bilir. Ülkeyi bizi iyi tanır. Ve amacı sadece ne olursa olsun yerel başarıdır. Bu yüzden Özgür Çek gibi geleceğin milli oyuncusunun gönderilmesi onun için önemli olmaz. Yerine gelen Özer de önemli değildir. Çünkü sıkışmadıkça onu kullanmaz, gelişmesi için uğraşmaz.

Misal Polat, Yıldırım’ın teklifini kabul edip Arda’yı, Fenerbahçe’ye verse, kendi isteğiyle onu oynatmaz. Tıpkı Topuz olayında olduğu gibi ancak baskıyla ondan biraz yaralanır.

Tersine çevir. Antrenmanların yıldızı Özer-Rijkaard buluşması olsa ne olurdu diye de düşünmeden edemiyor insan…”

Bu satırlar Mehmet Demirkol’un 29 Eylül 2009 tarihli Milliyet gazetesindeki yazısından. Birçok kişi de böyle düşünüyor muhtemelen. Aslında birçok kişi bunlar böyle yazdıkları ve istedikleri için bildikleri gerçekleri bile gözardı edip kendilerine gösterilen sahtenin sahteliğine inanıyor ve onların istediği yönde düşünüyor.

Christoph Daum üzerinden birçok yaygara kopartıldı, kopartılacaktır da…
Şimdilerde moda olan ise gençleri oynatmadığı safsatası.

Christoph Daum, tüm teknik direktörlük hayatı boyunca futbol dünyasına sayısız genç oyuncu bularak, yetiştirerek, geliştirerek kazandırmış, yıldızlar keşfetmiş ve önlerini açmış bir teknik direktördür. Christoph Daum’a yapılacak en mantıksız saldırılardan biri gençlere değer vermediğidir. Çalıştırdığı takımların yaş ortalamasına bakarsanız, genellikle 25 yaş ortalaması etrafında gezdiğini görmeniz bile yeterli olacaktır ki, elbette bunun yetmeyeceği gözlere girsin diye biz birkaç örnekle durumu ortaya koyalım.

Halep oradaysa arşın burada durumları yani.

Boşa sallamak kolay. Türkiye’deki kariyerini herkes biliyor, biraz da dışarıda yaptıklarına bakalım, kimler gelmiş kimler geçmiş dünya futboluna Daum’un ellerinden. Verelim detayları:

Christoph Daum 1986 yılında 1 FC Koln’un teknik direktörlük koltuğuna oturur.

İlk işi 19 yaşındaki Thomas Haessler‘dir. Aslında Haessler 1984′te Koln kadrosuna katılmıştır. 1981 yılında Koln’un altyapısında göreve başlayan Daum’un da takibiyle Haessler 1983 yılında henüz 17 yaşındayken Koln kadrosuna kazandırılır. 1985′te önce yardımcı hoca, bir sezon sonra da 1FC Koln teknik direktörü olan Daum ile birlikte çok önemli 4 yıl geçirir. Daum Koln formasını ona 19 yaşındayken 4 sezon boyunca sırtından çıkarmamak üzere vermiştir. Alman futbolunun 90′lardaki en önemli orta saha yıldızlarından olan Thomas Haessler Daum’un elinde gelişmeye başlar. Daum’un teknik direktörlüğü öncesindeki iki sezon toplamda 27 maça çıkarken, Christoph Daum’la 4 sezonda 122 maça çıkmış ve Daum’un vazgeçilmezi olmuştur. Christoph Daum 1990 yılında kulüpten ayrılır. Aynı sezon artık 24 yaşında olan Thomas Haessler ilk büyük transferini gerçekleştirir ve İtalya’nin dev kulüplerinden Juventus’a tam 15 milyon Mark karşılığında transfer olur. Kariyeri boyunca 101 kez Almanya milli takımı formasını sırtına geçiren Thomas Haessler 1990 Dünya Şampiyonluğu ve 1996 Avrupa Şampiyonluğu apoletlerini gururla taşımaktadır. 1989 ve 92 yıllarında yılın Alman futbolcusu ödüllerini alır. 1992 yılında Danimarka’ya kaybedilen Avrupa Şampiyonası’nın yıldızı olarak akıllarda kalır. Karl-Heinz Rummenigge ve Littbarski gibi yıldızlardan sonra teknik, yaratıcı, oyun kurucu, mükemmel frikik atan Alman yıldız oyuncu boşluğunu dolduran Haessler, Alman futbolunun en az 10 yılına damgasını vurmuştur.

Christoph Daum, 1987-88 sezonu başında Almanya’nın gelmiş geçmiş en büyük kalecilerinden biri olan 33 yaşındanki Toni Schumacher’le yolları ayırır ve Schumacher Schalke 04′e gönderilir (bildiğimiz gibi Schumacher bir sonraki sezon da Fenerbahçe’ye gelir). Ve genç oyuncu düşmanı Daum, FC Koln kalesini altyapıda da öğrencisi olan Almanya’nin gelecekteki çok önemli kalecilerinden olacak olan Bodo Illgner’e henüz 19 yaşındayken teslim eder. 54 kez Alman Milli takımı forması giyen Bodo Illgner 1989-90-91-92 yıllarında üst üste 4 yıl Almanya’da yılın kalecisi seçilir. Ayrıca 1991 yılında Avrupa’da yılın kalecisi ödülü kendisine verilir.



1986-87 sezonunda Waldhof Mannheim takımında oynayan 21 yaşında kara kuru bir defans oyuncusu vardır. 1987 sezonu başında Christoph Daum kendisini FC Koln’e alir. 1989 yılına kadar Koln’de kalir, gelişir ve 1989 yılında önce Bayern Munih’e, ardından 1991 yılında Juventus’a transfer olur. Kariyeri boyunca 105 kez Alman Milli takım forması giymiş ve Almanya’nın gelmiş geçmiş en önemli defans oyuncularından biri olan bu genç çocuğun adı Jürgen Kohler’dir. Kariyerindeki başarılar saymakla bitmez. En dikkat çekicileri 1990 Dünya Kupası şampiyonluğu, 1996 Avrupa şampiyonlugu, 1 adet Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 1 adet Kıtalararası kupa şampiyonluğu, 1 Serie A şampiyonluğu, 1 İtalya kupası, 3 Bundesliga şampiyonluğu (1 x B.Munih, 2 x B.Dortmund), böyle uzar gider bu…

1990 yılında VfB Stuttgart’ta teknik direktörlük görevine getirilen Daum, burada da icraatlarına devam eder. Gelir gelmez yaptığı ilk transfer Dynamo Dresden’de oynayan, Doğu Alman liginde dikkatleri üzerine çekmeye başlamış olan kızıl, genç bir oyundur. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesiyle transfer problemi de ortadan kalkınca Daum tarafından VfB Stuttgart’a 23 yaşında transfer edilen bu oyuncunun da adı Matthias Sammer’dir. Almanya’nın ve Avrupa’nın en önemli oyuncularından olan Sammer, Daum ve Stuttgart’la şampiyonluk yaşar, 1992 yılında da İtalya’nin bir başka devi Inter’e transfer olur. 23′u Doğu Almanya olmak üzere toplam 74 kez milli takım forması giyen oyuncu 1995 ve 1996 da Almanya’da yılın futbolcusu, 1996′da ayrıca Avrupa’da yılın futbolcusu ödüllerine layık görülür. Kariyerindeki başarılar aynı Kohler’deki gibi saymakla bitmez. 1 Avrupa Şampiyonluğu, 1 Avrupa Şampiyonlar ligi, 1 Kıtalararası kupa şampiyonluğu, 3 Bundesliga, 1 Almanya kupası, 3 adet Almanya Süper Kupası …

Gelelim Christoph Daum’un Bayer Leverkusen yıllarına.

Daum 1996 yilinda göreve başlarken, artık emekliliği gelmiş olan 35 yaşındaki Bernd Schuster’i takımdan gönderir, Rudi Voller’de aynı yıl futbolu bırakır. Ağırlık Ramelow gibi genç oyunculara verilecektir. Daum’dan 1 sezon önce 2. ligdeki Hertha Berlin’den transfer edilen Carsten Ramelow henüz 21 yaşındadır, Daum’la büyük bir çıkış ve gelişim yakalar, takımın değişmezi olur. 46 defa Alman milli takımı forması giyer. 1995 ve 2008 yılları arasındaki Bayer Leverkusen kariyerinde 333 Bundesliga maçına çıkar.

Daum’un Leverkusen’de başlarken bulup getirdiği bir oyuncu olan Jens Nowotny‘de tıpkı Ramelow gibi 2.Lig’deki bir başka ekip olan Karlsruhe’den gelmiştir. Daha Bundesliga’daki ilk sezonunda Daum’la 32 maça çıkmıştır, yaşı 22′dir. Oynadığı dönem içinde çok önemli bir defans oyuncusu haline gelen Nowotny, 1996 ve 2006 yılları arasında Bayer Leverkusen’le 231 Bundesliga maçına çıkar aynı Ramelow gibi Alman milli takımının değişmezi olur ve toplam 48 defa bu formayı giyer.

Avrupa futboluna bir başka Christoph Daum hediyesi de Kovac kardeşlerdir. Her ikisi de 2. Lig’den transfer edilen kardeşlerden Robert olanı 22 yaşında FC Nürnberg’den, Niko olanı da 24 yaşında Hertha Berlin’den 1. Bundesliga’nın yolunu tutup B.Leverkusen’de Daum’un emri altına girmişlerdir. Sonraki gelişim ve ilerleme süreçleri, yaptıkları transferler malum. Bayern Münih ile her iki oyuncu da Bundesliga ve Almanya Kupası şampiyonlukları yaşamışlardır.

1996 yılında, Christoph Daum’un Brezilya’dan genç, çok yetenekli, nokta oyuncu bulma becerisi ve elbette bunları yetiştirme, Avrupa futboluna adapte edebilme kabiliyeti kendisini göstermeye başlayacaktır. Bu akımın ilk oyuncusu Ze Elias’tır. 1996 yılında Christoph Daum tarafından B.Leverkusen’e transfer edilen Ze Elias 20 yaşındadır ve bir sezon sonrasında İtalyan devi Inter’e gider.

Bayer Leverkusen’deki 2. sezonunda Daum, Brezilya’dan başka bir oyuncu getirir. Dünya futbolunda ön libero adıyla anılan mevkiye en az 10 yıl damga vuracak bu 21 yaşındaki çocuğun adı Emerson’dur. Daum onu Gremio’dan alır Leverkusen’de dev bir orta saha savaşçisisna dönüştürür, dünya futboluna sunduğu başka bir yıldız olur Emerson. 2000 yılında Daum’un ayrılışı sonrası Roma’ya transfer olur ve muhteşem kariyerine İtalya’da devam eder.



Aynı yıl B.Leverkusen kadrosuna katılan genç Hırvat, Boris Zivkovic’de henüz 22 yaşındadır ve 2003 yılına kadar Bayer Leverkusen formasını başarıyla 150 kez giymiştir.

Bir sonraki sezon olan 1998-99 sezonunda Christoph Daum, Flamengo’dan Ze Roberto‘yu alır. Ze Roberto daha önce büyük bir transfer yapıp Real Madrid’e transfer olmuş fakat uyum sağlayamamış ve Flamengo’ya gönderilmiştir. Daum kendisini takip etmektedir ve Leverkusen’le ikinci Avrupa macerasına ikna eder. Ze Roberto’nun futbolu Christoph Daum’un yönetimi altında büyük bir gelişim gösterir, Alman ve Avrupa futboluna adapte edilir, stili değişmeye başlar ve kulübün en önemli oyuncularından biri haline gelir. Bayer Leverkusen’e geldiğinde 24 yaşındadır ve 2002 yılında 9.5 milyon Avro’ya Bayern Münih’e transfer olur.

1999-2000 sezonuna birçok transferle girer Bayer Leverkusen. Inter Bratislava’dan 22 yaşındaki Vratislav Gresko alınır, bir sezon sonra İtalya’ya Inter’e uçar. NK Osijeck’ten 19 yaşındaki Hırvat Jurica Vranjes alınır, başarılı 3 sezondan sonra Stuttgart’a geçer Vranjes, şu an hala Werder Bremen forması giymekte. Bir 2. Lig oyuncusu olan Thomas Brdaric ise 24 yaşında Fortuna Koln’den aynı sezon transfer edilmiştir. Gösterdiği gelişim ile Bundesliga’da orta seviyenin biraz üzeri bir oyuncu olmayı başarmış ve 1999-2008 arası Bundesliga’da 184 maça çıkmıştır. Aynı dönem içinde 8 defa Alman Milli Takımına çağırılıp 1 de gol atmıştır milli formayla.

Eintracht Frankfurt’tan gelen Bernd Schneider 25 yaşındadır. Fakat önemli olan Bayer Leverkusen’de gösterdiği gelişimdir. Daha önce yerel Carl-Zeiss Jena takımında yıllarını geçiren Schneider 1 yıl Eintracht Frankfurt’ta oynadıktan sonra Christoph Daum tarafından Bayer Leverkusen’e kazandırılmıştır. 1999-2009 arasında 263 defa Bayer Leverkusen forması giyen ve takım kaptanlığı yapan Schneider, 81 defa da Almanya Milli Takımı formasını başarıyla giymiştir.

Aynı yıl bir diğer transfer de 22 yaşındaki Michael Ballack‘tır. Daum bu gelecek gördüğü başarılı genci transfer etmek için herşeyi yapar. 21 yaşında Kaiserslautern’de belli bir seviyeye gelen ve ismi duyulmaya başlanan Ballack, Daum’un Leverkusen’inde bir canavara dönüşür. Daum genç Ballack’a formayı verir ve Ballack 3 sezonda Bundesliga’da 27 Avrupa’da 9 gol atarak Almanya’nin son dönemdeki en büyük orta saha oyuncularından biri olduğunu, daha da olacağını herkese gösterir. Hala kariyerine Chelsea’de devam etmekte olan Ballack’ın başarılarını yazmaya gerek duymuyorum elbette. Kendisi de dünya futboluna bir Christoph Daum hediyesidir.

2000 yılının kışında Daum Leverkusen’den herkesin bildiği malum sebepten dolayı ayrılmak zorunda kalır. Milli takıma kazandırdığı onca oyuncudan sonra kendisi Alman Milli Takımı başına geçecekken başına gelen olay sonrası Bayer Leverkusen ve Almanya’dan uzaklaşmak zorunda kalmıştır, fakat giderayak hem Leverkusen’e hem de dünya futboluna bir kıyak daha yapar Internacional forması giyen 22 yaşındaki Brezilya’li Lucio‘yu Bayer Leverkusen’e kazandırır. Lucio gelmiş geçmiş en iyi Brezilya’lı defans oyuncularından biri olup, çok başarılı 3 sezon sonunda Bayern Münih’e transfer olur. Şu an Inter forması giymekte olan Lucio, 2002′de Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya milli takımının en önemli oyuncularından biriyken (maçların tamamında 630 dakika forma giymiştir) halen milli takımının kaptanlığını yapmaktadır. Aynı dönemde bir diğer transfer de 23 yaşındaki Arjantin’li sol kanat oyuncusu Diego Placente‘dir. Daum, belki bu son iki oyuncuyu kullanamamıştır fakat Bayer Leverkusen’e aldıran kendisidir.

Durum bu. Christoph Daum’un tedrisatından geçenlerden küçük bir kesit.

Daum gençlere değer vermez, gençleri oynatmaz, gençleri harcar, kullanmayı bilmez, gelişimlerine önem vermez, önem vermeyi bırakın gençlerin kendilerini geliştirmesine izin vermez gibi bir sürü safsata. Ve bunun peşinden gidenler.

Christoph Daum, dünyada oyuncu potansiyelini doğru analiz edebilen, oyuncu gelişimine çok katkıda bulunan, çok önem veren, genç oyunculara değer veren ve elindekinin kıymetini iyi bilen sayılı teknik adamdan biridir.
Bugüne kadar sayısız oyuncunun gelişimine katkıda bulunmuş, birçoğunu dünya piyasasına sunmuş, yine birçoğuna farklı görevlerle farklı yetenekler kazandırmış bu teknik adamı, “Daum Özer’i oynatmaz, gelişmesi için uğraşmaz, geleceğin milli oyuncusu Özgür Çek’de onun için önemli değildir, Mehmet Topuz’u ancak baskıyla oynatır, Arda’yı bile verseniz oynatmaz” diyebilmek için ya derinliksiz/vizyonsuz son derece sığ ve basit bir görüşe ya da insanları kandırma amacı taşıyarak rüzgarın estiği yöne göre yorum yapmayı benimsemiş olmanız gerekmektedir. Yoksa aynı yorumu kıraathanelerdeki yüzlerce Mehmet emmi de yapar nedir yani?.

Gerçekten doğru söze ne denirki.Maalesef bu ülkede spor yazarları araştırmadan soruşturmadan kendi kafalarına göre bazı insanları itham ediyorlar.Yazıyı yazan kardeşiminde dediği gibi senin kahvedeki Mehmet Emmiden ne farkı kalır.Gelde anlat ... Neyse yazıyı yazan kardeşimin eline sağlık...

FATİH TERİM'İN ARDINDAN



Bloguma ilk yazımı yazmaya karar verdiğimde aslında fazla düşünmedim.Dün oynanan,Terim'in son maçı olmasının dışında hiç bir sportif öneme sahip olmayan ve siyasi boyutu daha yüksek olan Ermenistan maçından sonra bu konuya değinmeye karar verdim...
Fatih Terim Ermenistan maçından sonra resmen Milli Takımı bıraktı ve Milli Takımda 2.Terim dönemi sona erdi.Peki bu süre zarfında 2. gelişinde Fatih Terim Milli Takıma neler getirdi neler götürdü??Peki o gittikten sonra nasıl bir yol haritası çizeceğiz.Bunlar gerçekten Türk Futbolunun geleceğin belirleyecek önemli konular.
İsterseniz Fatih Terim'in 2. döneminin öncesi olan olayları biraz hatırlayalım.2002 de bizi 3.yapan Şenol Güneş 'karizması yok' 'milli takıma yetemiyor' gibi abartılı medya eleştirileriyle adeta medyaya yem oldu.Euro 2004 te Letonya'yada elenmemiz medya için bir fırsat oldu ve Şenol Güneşi yediler.
Yerine gelen Ersun Yanal'ı da bir Hakan Şükür ütopyası kendi fırtınasında kasırgasında boğdu Ersun Hocayı..
Fatih Terim geldiğinde ise inanılmaz bir medya desteği ve sınırsız bir krediyle geldi takımın başına.Hatta 'Ben ders almam ders veririm' diyecek kadar kibir ve aşırı özgüvene sürdürdü bu destek Terim'i...
Zaten buda 2006 dünya kupası playofflarında İsviçre maçında patlak verdi.Bu kibir ve sonrasında çıkan olaylar bizi 2006 dünya kupasından etti.
Ve en önemli olaylardan biriside Milli Takımın altyapı kadrolarının tamamen değişmesiydi.Bence bu bize çok zarar verdi.İşi bilmeyen eski futbolcuların antrenörlüğünde Ümit Milli Takımımız ve diğer alt yaş gruplarımız gerçekten başarısız oldular ve üstede kaliteli oyuncu çıkmamaya başladı.
Açıkcası 2008 deki başarıdan sonra umutlanmıştım.Fakat ardı ardına gelen hatalar ve eksikler bizim kolay çıkabileceğimiz bir grupta 2010 dünya kupasından etti.Ve Fatih Terim'inde sonu oldu.
Peki bundan sonra ne yapmalı.Nasıl bir yöntemle iyi bir düzen oluşturulup önümüze bakmalı? Bu soruların cevabını elbette Federasyon verecektir.Ama bana göre Milli Takımda Altyapılar baştann aşağı değiştirilmeli ve A Milli Takımımızın başına ise kalitesi tartışılmayacak bir isim getirilmeli.Bana göre bu isim Hiddink olabilir.
Umarım bundan sonra herşey Milli Takımımız için güzel olur ve büyük Turnuvalara yine gideriz.Gerçekten Türk Halkının buna çok ihtiyacı var.
(Umarım ilk yazımı beğenmişsinizdir :)